Ben kendi adıma öğüt ve emir kavramlarının tanımlarını tam bulduğum için Thomas Hobbes’ dan alıyorum. Hobbes’ a göre emir; Söyleyen kişinin yararına olan, öğüt; Dinleyen kişinin yararına olan kiplerdir. Bu şekliyle kabul ettiğimde öğütün içi boş ve gereksiz ve hatta kimi zaman zararlı bir şey, emire itaatin de meşruluğu üzere değerlendirilmesi gereken birer kip oldukları sonucuna varıyorum. Zira gördüğüm kadarıyla bireyselleşememiş kabile toplumlarında bu ikisi de sosyal ilişkilerde en çok kullanılan sözlü iletişim yolları arasında. Hiç bi konuda eleştirel düşünme yeteneğine sahip olmayan ancak yine de bilgili görünmek isteyen bu toplumlardaki insanlar öğüt vermeyi ve emir vermeyi çok seviyorlar. Gülünç tabi.
Öğüt Almanın Anlamsızlığı Üzerine
İçinde bulunduğum herhangi bir çözülmesi gereken durum içerisinde -isterse insanlar için en basit bi konuda bile- nasıl davranmam gerektiği konusunda kendim dışında bi insanı dinlersem eğer eylemin her olası sonucunda dahi kendi doğam ve erdemlerim açısından müthiş derecede kötü bir şey yapmış olacağım. Çünkü ben’im kendi bedenim üzerimde var oluşumdan gelen bi durum olarak dolaysız kontrol sahibi olmama rağmen bir başka insana bedenimin kontrolümü vermem kendi varlığımı ortadan kaldırmaya eştir. Eylemin gerekçesini yani yasasını koyan kimse eylemin faili o’dur (tabiki de özgürlüğün olduğu sosyal olgulardan bahsediyorum; özgür olunmadığı durumlarla ilgili aşağıda emir kısmında bahsedicem). Kaldıki, bana öğüt veren kişi benim içinde bulunduğum durumda aklımdan geçen herşeyi bilemeyeceği gibi eylemimin sonuçlarının bende uyandıracağı duyguları da kestiremez. Kendim dışında hiç bi insan benim o an içinde olduğum durumla ilgili dolaysız ve tam bilgi sahibi olamaz. Gerçekleştirdiği eylemlerin sonuçlarıyla tek başına yüzleşecek olan kişinin kendisidir. Eylemlerinin sonuçlarının sorumluluğundan kaçan, yanılmanın ve hata yapmanın kendi değerlerini düşüreceğini sanan aptal insanlar istedikleri kadar öğüt dinleyebilirler. Ancak birey, eylemlerinin sonuçlarının sorumluluğunu omuzlarında taşır ve dolayısıyla özgürlüğünü de. Öğüt almaz.
Emir ve Meşru İtaat Üzerine
Yukarıda özgürlüğün belirleyiciliği üzerinden emir ile ilgili olarak söylenecekler olduğundan bahsettim. İmdi bir emir kipini öğütten ayıran nokta olarak sadece birinde dinleyen diğerinde söyleyen şeklinde indirgesek de, emir kiplerinin daha keskin bir özelliği özgürlüğün olmadığı durumlarda kullanılması. Yani itaat etmeme, eylemi gerçekleştirmeme seçeneği olmadığı durumlarda kişiye verilen emirleri gerçekleştiren kişinin kendisi olsa dahi eylemin yasasını koyan fail kişisi eyleyen dışında bi insan olacağından eylemin sonuçlarının sorumluluğunu eyleyen kişi yüklenmez. En klişe örnekle; bir askere üstleri tarafından verilen emirleri gerçekleştirmeme seçeneği olmadığındandır ki zaten emir verene komutan denir. Savaşların sorumluluğu savaşanlarda değil savaş emrini verenlerdedir. Komuta edenlerdedir. Asker zaten savaşmasa devleti tarafından ömür boyu ağır cezalara çarptırılacağından savaşmak zorundadır. Veyahut amirinin emriyle kanun dışı işlem yapan kamu çalışanları ile ilgili olarak da aynısı geçerlidir. Tabiki kişi bu emirlere itaat etmeyip hayatını ortadan kaldıracak sonuçları seçebilir. Ancak kendi varlığını ortadan kaldırmayı seçmesi insanlardan beklenemez. Canlılar hayatta kalmayı seçer. Bu durumda itaatin meşruluğu sorunu ortaya çıkıyor. Aslında sorunun çözümü çok basit, itaat; emiri alan kişinin özgür olduğu durumda rıza göstermesi halinde meşru olur. Ölçüt budur. Sivil iktidarlara itaat ederiz. Çünkü toplumun yararı gözetilir; iktidarın değil (yani de facto olarak olmasa da sözleşmeyle bir araya gelen sivil toplum olma koşulu olarak). İtaatin meşru olabilmesi için benim rıza göstermem gerekir. Emir kipine de sadece ama sadece herkesin yararına olacağı durumlarda itaat edilir.