“İnsan tarafından edinilebilir tek bilgi hayatın anlamsız olduğudur” Lev Nikolayeviç Tolstoy
İşi edebiyat aracılığıyla hayatı anlamlandırmak olan Tolstoy’ un bu aforizmasının kendisi sanki hayatı anlamlı kılıyor gözüktüğünden olsa gerek, benim baktığım yerden absurdçülerin kendileri bana ikiyüzlü geliyor. Hayatın koca bir hiç yada bir saçmalık olduğunu iddia etmenin kendisi de bir anlam yükleme çabası. Eğer ki kişi hayatı anlamsız buluyosa susup oturmalı. Çünkü saçma ve anlamsız olana anlamsız demek de saçma. Evet; Kazanmamız mümkün olmayan bir oyuna davetliyiz ve bu oyunu kazanmanın tek yolu da oyunu oynamamak. Yine de bu karmaşık ve kontrolümüz dışındaki hayatta eylemeliyiz. Var olmak için değil, eylemin kendisi çünkü salt varoluşa sebep olmaktan önce oluşun koşuludur. Doğduysak eylemeliyiz, kaldı ki, intihar bile eylem gerektirir.
Anlama dönersek; Doğanın anlamı yoktur. Anlam, soyutlama yetisinin, dil ve hayal gücünün birleşiminin sonucudur. Anlam, insanın kontrol edemeyeceğini umursamasından kaynaklanır. Doğa anlamların değil olguların toplamıdır. Bize olguları öğreten de felsefe ve bilimdir. Dahası, felsefe anlamlandırmaz, edebiyat anlam verir. Felsefe gerçekleri öğretir. Gerçeğin anlamı yoktur. Gerçek olan olgudur. Olgular neyse Odurlar.
Hume’ un dediği gibi Kopernik’ in sisteminin kendisinin hiç bir anlamı yoktur. Onu anlamlı yapan kilisenin doktrinini sorgulatmasıdır. Yada Öklid’ in geometrisi için de aynı şey geçerlidir. Anlam merkezden eşit uzaklıktaki noktaların oluşturduğu çizginin kendisinde değildir.
Diğer yandan anlamı var eden dildir. Gerçeğin yani hayatın kendinde anlamı olmadığını bir kez kavrayan zihin, şeylere sadece bilmek ereğiyle yönelir. Bilmek için de konuşmak beyhudedir ama soru sorulabilir.
Dolayısıyla, soru sormadıktan sonra konuşmanın ne anlamı var?