Augustinus’un Tanrı Devleti Üzerine

Aziz Aurelius Augustinus, M.S. 354-430 yılları arasında yaşamış hristiyan bir filozoftur. Hristiyan tarih anlayışını, tanrıbilimden de faydalanarak en yetkin biçimde temellendirmiş düşünür Augustinus’ tur. Henüz 16 yaşında genç bir delikanlı iken Kartaca’ da hitabet eğitimi alan ve felsefeye ilgi duymaya başlayan Augustinus, felsefeyi teoloji bağlamında yapmış ve Skolastik felsefenin tarih anlayışını De Civitate Dei (Tanrı Devleti) adlı eseriyle Ortaçağ boyunca şekillendirmiştir. 22 kitaptan meydana gelen Tanrı Devleti eserinde Augustinus tarihi Tanrı’ nın planı olarak yorumlamış ve tarihi altı döneme ayırmıştır. O’ na göre altıncı dönemin sonunda kıyamet gerçekleşecek ve iyinin iradesi olan Tanrı Devleti hüküm sürecektir.


İnsanlar, Melekler ve İki Devletin Kökeni
Augustinus eserin on birinci kitabından itibaren yaratılış, melekler ve iki devlet üzerine görüşlerine yer vermeye başlar. On birinci kitapta iki devletin kökeninin melekler arasında ortaya çıkan bir fark yüzünden doğmuş olduğunu anlatır. “Tanrı, nuru karanlıktan ayırdığı zaman” der Augustinus, kutsal ve günahkar melekler arasında da bir ayrım yapılmıştır. Ayrıca, ilk yaratılışta Tanrı Devleti fani ya da kutsal yolculukta bir durak değil göklerde ölümsüz bir şekilde varlığını sürdürmüştür. Kutsal melekler bu kutsal mekanda (cennetteki Tanrı Devleti) ebedi ve gerçek saadeti güvence altına alarak Tanrı ile birlikte ebedi bir varlığa sahiptirler. Günahkar melekler ise cehenneme atılıp mahşer gününe kadar karanlığın zincirlerine vurulmuştur. Dolayısıyla, meleklerden meydana gelen bu iki topluluk birbirine benzemez ve birbirinin zıddıdır. Bunlardan biri doğası gereği iyi ve iradesi sayesinde namusludur, ötekisi ise yine doğası gereği iyi, ama iradesi yüzünden yoldan çıkmıştır. Augustinus’ a göre bu iki devlet melekler arasında böyle ortaya çıkmıştır. Daha sonra on iki ve on üçüncü kitaplarda Augustinus insanın yaratılışı, Adem’ in günahı ve sonuçlarını açıklar. O’ na göre İnsan, Tanrı tarafından, Tanrı’ nın bir sureti olarak yaratılmıştır. Tanrı, insanın günah işleyeceğinden ve ölüme mahkum edilmiş insanın ölüme mahkum edilmiş insanlar meydana getireceğinden ve bu fanilerin de büyük günahların büyük kötülüklerine koşacaklarından habersiz değildi. Tanrı, insanı dürüst bir kimse olarak yaratmıştır ancak Adem ile Havva, Tanrı’ dan aldıkları emri çiğnedikleri için insan cennetten düşürülmüş ve ölümlü bir yaşamla cezalandırılmıştır. İnsan kendi başına ahlaksızlaşacak ve ayıplanacaktır. Yeryüzünde ahlaksız ve ayıplanan evlatlara sahip olacaktır.


Yeryüzü Devleti
Augustinus Yeryüzü Devleti ile Tanrı Devleti arasındaki ayrımlara on dördüncü kitapta girer. O’ na göre, Yeryüzü Devleti insanın Tanrı’ yı küçümseyerek kendi benliğine karşı duyduğu sevgi üzerine kurulmuştur. Adem’ in ilk günahından sonra insan bedeninin ahlaksızlaşması ilk günahın sebebi değil, ruha verilen bir cezadır. İnsan bedene sahip olmakla değil, Tanrı’ ya göre yaşamak yerine başına buyruk bir şekilde yaşamak istemesinden ötürü günahkardır. Dolayısıyla; “Yeryüzü devleti kendisiyle övünürken Tanrı Devleti Tanrı ile övünür. Biri ihtişamı insanda ararken ötekisinde en büyük ihtişam Tanrı’ ya mahsustur.” Augustinus’ a göre Yeryüzü Devletinin tarihi, insanın dünya üzerinde kendi düzenini kurma çabasının tarihidir ve Tanrı’nın iradesinden uzaklaşarak kendi iradesini gerçekleştirmeye çalışan ve bunun sonucu olarak günaha batan insanlar, yeryüzü devletinin kaderi olan çürüme ve yok oluştan kurtulamaz. Bu yönüyle Yeryüzü Devleti, Tanrı’nın iradesi olan iyinin yerine insanın iradesinden kaynaklanan kötünün hâkimiyetini ifade eder. Augustinus Yeryüzü Devleti kavramıyla de facto olarak mevcut olan devletleri ifade etmez. O, ilk günah nedeniyle Cennetten kovulan Adem ve Havva’ nın çocukları Kabil ve Habil’den başlayarak Babil, Roma ve tarih boyunca kurulan bütün beşeri hükümdarlıkları ifade eder.


Tanrı Devleti
Augustinus on dokuzuncu kitaptan sonra insanın akıbeti ve Tanrı Devletinin nasıl gerçekleşeceği hakkında yazar. O’ na göre; Yüce iyilik, barış içinde sonsuz bir hayat ya da sonsuz bir hayat içinde barıştır. Bunun gerçekleşmesi için de kendi içinde meşru bir iyilik olan Yeryüzü Devleti Tanrı Devleti tarafından desteklenmelidir. Tanrı Devletinin yüce iyiliği, mükemmel ve sonsuz bir barış olduğu için gelecekteki hayatın en kutsal hayat olduğu inkar edilemez. Augustinus mahşer günü hakkında detaylı tasvirler yapar; ölüler ikinci kez bedenen dirildikten sonra İsa’ nın ölüleri ve dirileri yargılayacağından ve şeytanın cehenneme atılacağından bahseder. İnsanlar yargılanıp da cehenneme atılmayanlar İsa ile birlikte O’ nun saltanatında ölümsüz bir şekilde yaşayacaklardır. Herhangi bir kötülükle bozulmayacak, hiçbir iyilikten mahrum bırakılmayacak, Tanrı’ yı zikretmek için boş zaman verecek bir sonsuz mutlulukta olacaklardır. Böylelikle Tanrı Devleti de kıyamet Günü İsa; yani, Tanrı tarafından kurulacaktır. Dolayısıyla Tanrı Devleti, henüz kurulmuş olmadığı gibi, mevcut Kiliseyle bir ve aynı da değildir. Bu yönüyle Tanrı Devleti kavramı İsa mesihin hükümranlığının süreceği mahşer sonrası yaşamı ifade eder.


SONUÇ
Augustinus, Tanrı Devleti eserini Roma’ nın M.S. 410 tarihinde Gotlar tarafından yağmalanmasından sonra yazar. Dolayısıyla O bir hristiyan olarak, döneminde büyük Roma devletinin çöküşünün, Roma’ nın pagan tanrılarına yüz çevirip hristiyan olmasından ötürü değil de ahlaki açıdan yozlaşmasının sonucu olarak yaşandığını savunmaya çalışmıştır. Kutsal kitaptan yaptığı yorumlarla kendisi tarihi ne tarih-yazıcılığı olarak ne de eleştirel analitik bağlamda ele almış, tarihin ereğini Tanrı’ nın planıyla açıklamıştır. Dolayısıyla Augustinus’ un tarihe bakışı Hristiyanlık öğretisi doğrultusundadır ve teolojik bir yaklaşımdır.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.