1-İnsanlar eşit değildir. İnsanların eşit olmasını dilemek başka, onların eşit olduğuna inanmak bambaşka bir şeydir… Yeteneklerin eşit dağıtılmamış olması bunda en büyük etkendir.
2-Yeryüzünde Arkadia inşa edilemez. Yeteneklerin eşit şekilde dağıtılmamış olmasının sonucu olarak bireylerin hayattaki amaçları, istekleri ve beklentileri değişiklik gösterecektir. Dolayısıyla herkesi aynı dünyada aynı anda mutlu etmek yada eşit kılmak teoride bile inanması oldukça güç; pratikte ise mümkün değildir.
3-Ütopya da inşa edilemez. Bir kere inşa edildikten sonra tıkır tıkır işleyecek kusursuz bir sistem de mümkün değildir. Yeteneksizler ve tembeller bitmeyeceği gibi, daha fazlasını isteyecek açgözlü ve doyumsuz insanlar da her zaman var olacaktır.(Kaldı ki, arada sırada 1 değil de 2 tabak tatlı yemek kişiyi açgözlü yapar mı?)
4-Planlı üretim planlı tüketim demektir. Mevcut olan iş kollarının sayısına her geçen gün yeni iş kolları eklenmektedir. Bu planı düzenleyebilecek kadar zeki bir insan ne yaşamıştır ne de o derece gelişmiş bir kurum mümkündür. Böyle bir kurumun inşa edilebileceğine inanan kişinin hayatında hiç bir devlet kurumunun hantallığını ve verimsizliğini görmemiş olacak kadar gerçeklikten kopuk birisi olması gerekir. Dolayısıyla bu işe kalkışan kişi(planlı üretim) bireylerin yaratıcılığını, üretkenliğini, özgürlüğünü ve tüketimini kısıtlamaktan başka bir şey başaramayacaktır.
5-Görünmez El aracılığıyla toplum düzenlemek gayet de mümkündür. Üstelik onca müdahaleye karşın hali hazırda işe de yaramaktadır. Rekabet; kaliteyi ve verimliliği, dolayısıyla toplumun tümünün refahını arttırır. Burada ‘refah’ ile söylenmek istenen ortalama yaşam kalitesidir. Bizim yapmamız gereken ise rekabeti garanti altına almaktır. Hizmetlerin ve/veya malların piyasada serbestçe takasını garanti altına alırsak görünmez el harekete geçer.
Barışçıl, refah içerisinde bir toplum için; Nozick tarzı bir minimal devlet yoluyla piyasayı ve bireysel özgürlükleri koruyarak, ayrıca sadece dezavantajlıları avantajlılarla dengeleyerek (bunu da Rawls’ un 2.ilkesi tarzı bir yeniden dağıtımla) elde edilebilir. Devlet insanlara eşitlik sağlamaya çalışmamalı, ancak; insanların birbirlerine eşitlermiş gibi davranmalarını sağlamalı. Çünkü bence ihmal edilmemesi gereken kısım; avantajlıların kibrini ve dezavantajlıların hınçlarını azaltmaya çalışmaktır. Yurtta sulh ve dünyada sulh istiyorsak eğer, tarih bize göstermiştir ki romantik ideolojilere kendilerini en çok kaptıranlar hep dezavantajlılara üzülen az-düşünürler ile peşlerine taktıkları eğitimsiz kitleler bu idealin en büyük düşmanlarıdır. Devlet bu ilk 2 maddedeki psikolojik maksimleri bastırarak daha az acı daha fazla refah üretebilir.
Devlet; insanların birey olarak eylemlerinin sonuçlarının sorumluluğuna sahip çıkabilecek kapasitede olmalarını sağlamalı. O bireyler ki, yaratıcılıklarıyla ve özgürlükleriyle toplum içerisinde kendilerini gerçekleştirmenin hazzına tutkulu olmalı. Çünkü bireyin yaratıcılığı toplumun çıkarınadır. Büyük sanatçıların ve dehaların ürettikleri hepimizin hayatına anlam katar.
Ayrıca, bireyleri aşan bir toplum yoktur; Toplum bireylerin tek tek toplamından başka bir şey değildir. Bireylerin psikolojik kondisyonları onların topluma katılma motivasyonunu(ifade özgürlüğü ve demokrasiye olan inançları gibi) etkileyeceğinden bireyin duygu durumu ihmal edilmemeli. Üstelik böylece söz cambazlarının iktidar için kitleleri peşlerine sürükleme ihtimali bile azaltılabilir.